6 Şubat 2012 Pazartesi

Particiler Müşriktirler.! (Delilleriye)

Particiler ve onların içinde bulundukları duruma dair bu son yazımızda Allah’u Teala’nın izni ile diğer konularımız olan particiler putperesttir ve particiler kafirdir konuların da kapsayacak şekilde toparlayıcı bir yazı şeklinde ve yeni bakış açıları ile zenginleştirip tamama erdireceğiz.



Bilindiği gibi particiler işledikleri cürümlere göre hem müşrik, hem münafık, hem mürted, hem kafir hem de putperesttirler. Bunların bu hasletleri üzerlerine toplamaları da işledikleri cürümlerin doğal neticesidir. Particiler genel anlamda demokrasinin ve laik cumhuriyetin amansız bekçileri, savunucuları ve Allah (azze ve celle)’nin Din’inin düşmanları demokrasi dininin mensuplarıdırlar. Bunları bu yazı serimizin önceki konularında ve demokrasinin nasıl da aslında İslam karşısında apayrı bir din olduğunu delilleri ile verdiğimiz diğer yazılarımızda da bahsetmiştik. Şimdi bu particilerin son vardıkları nokta olan seçimlerde seçilip de nasıl dinden döndükleri ve mürted olduklarına dair hükümleri yine delilleri ile birlikte zikretmeye çalışacağız biiznillah.

Particilerin tümü yine kafirlerin özel bayramları olan cumhuriyet, 23 nisan vb. bayramlarda ki Müslüman için bugünler ancak hüzün günü olabilir, bugünlerde putun ve İslam düşmanı olan Hubel’in karşısında tazim gösterip onun huzurunda kıyamda durduklarını ve bu şekilde kafir olduklarını işlemiştik. Ardından da parti kurmak için yayınladıkları ve onaylanan tüzükte de küfrü hakim kılıp Allah’u Teala’nın dinini ve Resulullah (s.a.v)’in sünnetini geri atıp hubel’in dinini ve onun sünnetini uygulayacaklarına, yücelteceklerine dair verdikleri sözleri ve taahhüdleri ile birlikte nasıl da kafir olduklarını ele almıştık.

Sanki bu kafirlerin Allah (azze ve celle)’nin dininde ayrıcalıkları varmış, onların küfür etme hakları varmış gibi bir de utanmadan nasıl da biz müslümanız dediklerine değinmiştik. Sonunda particilerin varacakları son nokta olan seçilip daru’n nedve yani günümüzün şirk meclisine girişleri ile beraber artık kafirliklerini, müşriklerini, putperestliklerini ve münafıklıklarını tescil etmeleri konusuna başlayalım inşaallah.

Milletvekili olup bu vekilliklerinin onaylanmasının şartı demokrasi ve laikliklik dinine mensup olduklarını dil ile tastik etmeleri için önlerine koyan yemin belgesini okur ve bu şekilde seçilmiş olanların milletvekillikleri tastiklenir. Peki bu yemin nasıldır ve içerdiği metin nedir?

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim”

Evet, kafirin en katmerlisi olma yolunda atılan son adım olan ve içinde defalarca kendilerinin kafirliklerini dile getirdikleri kısa ama en açık belge kendi ettikleri bu yemindir. Şimdi yemin mevzusu ve içerdiği sözcükler itibari ile bu kafirlerin nasıl da katmerli kafir olduklarını ve öncesinde de nasıl birer münafık olduklarının belgesi olan bu ifadeleri değerlendirelim biiznillah.

Salt Allah (azze ve celle) haricinde bir başka şey üzerine yemin etmenin bile küfür olduğunu “Kim İslam milletinden – yani, İslam dininin yemin şeklinden başka bir yemin şekliyle yemin ederse – söylediği o din sahibi gibidir.” BUHARİ : 14.C.6533.S Yani o kişi o anda İslam dininden çıkıp yemin ettiği dine dahil olmuş bir mürted haline gelir. Çünkü İslam her şeye bir hüküm getirdiği gibi yeminler konusunda da Allah (azze ve celle)Den başka bir şey adına yemin etmeyi yasaklamış, bu tür yemin edenlerin şirk koşmuş olacağına ve İslam dinininde çıkıp yemin ettiği dine dahil olacağını açıklamıştır.

“ … Sa’d bin Ubade (r.a) dan. İbni Ömer, bir adamın “ Kabe hakkı için hayır “ dediğini işitince şöyle dedi : ” Allah’dan başkası adına yemin edilmez “ Ben Rasulullah (s.a.v)’den işittim şöyle buyurmuşlardır : ” Allah’dan başkası adına yemin eden kafir ya da müşrik olmuştur.” TİRMİZİ : 3.C.1574.N – AHMED : 2 / 125 – HAKİM : 1 / 65 – BEĞAVİ Ş.SÜNNE : 10 / 7

“ … Ebu Hureyre (r.a)’dan.Resulullah (s.a.v) buyurdular ki :” Kim yemin eder ve yemininde Latt ve Uzza hakkı için derse, hemen “ la ilahe illallah “ desin. “ BUHARİ : 10.C.4805.S

Ve Resulullah (s.a.v) yine şöyle buyurur : ” Ne babalarınız, ne anneleriniz ve ne de (şirk koşulan) ortaklar adına yemin edin. Ancak Allah adına yemin edin. Ve ancak doğru söylediğinizde Allah adına yemin edin.” EBU DAVUD

Bu kadar açık ve net ifadelerle Allah (azze ve celle) dışında her hangi bir nesne, kişi ve başka bir şey adına yeminin Allah’u Teala’ya şirk koşmak olduğunu bu kadar net ifade edecek ve üzerinde hiç bir tevil noktası olmaksızın ortaya koyacak başka bir şey aramaya Müslüman olan kişinin ihtiyacı olur mu?

Rahip bahira bile daha Peygamberimiz (s.a.v) küçük bir çocukken sırf onu denemek için ona “Sana soracaklarıma doğru cevap vereceğine dair bana yemin edermisin” diye sorduğunda. “Ben putlar adına yemin etmekten hoşlanmam” diyerek daha o zamanda bile Allah’u Teala dışında başka hiç bir şey adına yemin etmediğini İslam tarihi kitaplarını biraz karıştıranlar bile bilebilirler. Bırakın daha yukarıda laik ve demokrat cumhuriyetin yeminine dair içeriği sadece Allah (azze ve celle) dışında başka bir şey üzere yemin kafirliktir, mürtedliktir.

Şimdi utanmadan “Biz İslam’ı hakim kılmak adına buralara geldik ve milletvekili olduk” diyen müşriklerin yeminlerinin içeriğini ele alalım.

Devletin varlığı ve bağımsızlığını korumaya yemin:

Bak şu katmerli kafire; daha henüz yeminin başında küfür devletini ve onun putçu rejimini koruyacağına nasılş da yemin ediyor. Yemin ettiği devlet küfür devleti, Allah’u Teala’nun şeriatına düşman, O’nun emirlerine birebir ters ve yine O’nun emirlerini geçersiz kılmak adına kurulmuş bir rejim, sistem üzere yemin ediyor. Üstelik onu koruyacağına yani Allah’u Teala’ya düşmanlıkta bayrak açmış olan bir devleti koruyacağına yemin ediyor.

Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına yemin:

Müslüman’ın vatanı İslam şeriatı ile hükmedilen ve O’nun hükümleri doğrultusunda kurulmuş, yaşamını, hayatını ve ölümünü içerek her şeye dair hükmü O’nun hükümlerinden aldığı şekli ile yaşayabileceği yer vatandır. Yoksa İslam nazarında vatan doğduğun yer değil Allah’u Teala’nın emir ve yasaklarının en iyi uygulanacağı yerdir. Bu nedenle de Müslümanlar zamanında habeşe ve Medineye hicret etmek zorunda kalmışlardır. Çünkü onların Müslüman gibi yaşamaları ve hareket etmeleri Mekke’de engellenmiştir. Onlar böyle bir sistemin altında yaşamayı zulüm görmüşlerdir (her ne kadar onlar fiziki zulümde görüyor olsalar) O kutlu insanların böyle bir vatanı korumaya yemin etmelerini değil düşünmek böyle bir eğilimleri bile olmamış, olamazdır da. Çünkü ne devlet İslam’ın devletidir, ne de vatan her şeyi ile (gerek toprak gerek yönetim açısından) Daru’l İslam değildir. Bugün yaşadığımız topraklar toprak olarak daru’l İslam olsa da yönetim bazında daru’l küfürdür.

Müslüman olan madem vatanını koruyacak ve onu müşriklere karşı savunacaksa önce metodunun da söyleminin de niyetinin de İslam’dan olması gerekir. Bunlardan birisi eksik olursa varacağı nokta şeytanın düzenidir.

Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağına yemin:

Muvahhid Müslüman egemenliği kayıtsız ve de şartsız olarak Allah’u Teala’nın olduğunu bilir ve böylece de iman eder. Kim Allah’u Teala’nın kulları üzerindeki egemenliğini alır da bir başkasına, bir nesneye, bir zümreye verirse o Allah (azze ve celle)’ye açıkça savaş ilan etmiş ve O’nun egemenlik hakkını gaspetmiş olur. Nasıl ki “Emretmekte, hükmetmekte allah’a aittir” öyle ki kulları üzerinde yegane egemen de ancak O’dur.

Eğer İslam, insanların egemenliği yani o insan zümresinin arzuları, hevesleri, istekleri üzerine bina ediliyor olsa idi onun adı asla İslam olamazdı ki İslam Şeriatı dışındaki tüm şeriatler zaten bu temel üzeredir. Hatta Allah’u Teala “Şüphesiz o Peygamber size uysaydı siz zarar ederdiniz” diyerek insanların egemenliğindeki bir hayatın ancak zulüm içinde bir hayat olduğunun en güzel işaretlerinden birisi olsa gerek.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyenler, Allah’u Teala’nın hakimiyet hakkını ve vasfını, hüküm koyma hakkını ve vasfını, işleri çekip çeviren sıfatını ve vasfını gaspetmektir. Nasıl ki Allah (azze ve celle) insanları yaratmıştır, öyledir ki insanların yegane hüküm koyucusu ve onların üzerindeki tek Hakim (egemen) de ancak O’dur.

Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete yemin:

Müslüman için tek bir hukuk vardır o da İslam hukukudur, bunun dışındaki tüm hukuklar uydurma, zavallı, eksik, herkesin hakkını yerli yerinde teslim etmeyen üstelik Allah’u Teala’nın zaten öncesinde insanlara vaz’ettiği hukuka ters ve onu iptal edici bir hukuktur. Yani ebu cehillerin, ebu leheblerin hukukudur, yani batıldır. İslam hukuku ve Allah’u Teala’nın Kur’an-ı Kerim’in de bize uymamızı emrettiği hukuk değildir. Öyleyse katıksız küfür sistemi hukukudur ki içinde bir kaç tane güzel şey bulunsa da bir tanesi Allah’u Teala’nın hükmüne ters olsa o küfür hukukudur ki içinde bir tane Allah (azze ve celle)2nin hukukuna uygun kanun yoktur.

Şimdi bir Müslüman böyle bir hukuku koruyacağına yemin edecek ve o Müslüman kalacak öyle mi? İnanın böyleleri için bukadardan fazla içimden yazmak gelmiyor. Çünkü bunu anlamayacak kadar kör, sağır olmuş halen de hakkı dile getiremeyecek kadar dilsiz olmuş şeytanlara bu kadarı bile çoktur.

Üstelik bu yemini eden mürted! yemini cilalayıp kafirliğini katmerleştirmek için bir de demokrasi, laiklik ve cumhuriyet üzerine itaatte yemin edecek… demokrasinin İslam’dan gayri bir din, cumhuriyetin İslam Şeriatı’ndan başka bir şeriat olduğunu bilmeyen mi var? Bilmeyen de varsa buyursun sitede yer alan yazıları ki hepsi delile binaendir, okusun öğrensin, Rabbim verirse de hidayet ile tanışsın. Üstelik laiklik denen ve İslam’ı devletten, devleti de İslam’dan çekip ayıran bir sisteme bağlılık ebu cehillerin küfründen bile daha beter ve zararlı bir küfürdür. Demokrasi, laiklik ve cumhuriyet hakkında zaten defalarca yazdığımız çizdiğimiz için üzerinde tekrar durmaya gerek duymuyoruz ki merak eden okusun, tebliğ tebliğe açık olanadır.

Küfür sistemi bu kadar sözlerle yetinmiyor, bu kadarını söyleyenin demokrasi dinine iman etmiş, gönül vermiş olmasının yeterli kanıtı olarak görmüyor ki devam ediyor.

atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına yemin:

Ve kafir kafirliğinde sadede geliyor, münafıklığın ve mürtedliğin mührünü kendi ağzından çıkan bu kelimeler ile bizlere ve tüm Müslümanlara ilan ettiriyor. Tağut olduğu açık, amacının İslam şeriatını iptal etmek ve bugün milyonlarca insanın küfür üzere yaşamasını ve ölmesinin vesilesi olmuş hubel’e imanını deklare ediyor. Bu melunun ilke ve inkilaplarına bağlı kalacağına yine şevkle ve zevkle yemin ediyor. Ve bu kafir utanmadan bir de Müslüman’ım diyor. Sen bu melunun ilkelerini ve inkilaplarını bilmiyorsan sana buradan ayrıca tek tek yazacak değilim ki sen harfiyen de biliyorsun. Kim buna rağmen böyle bir yemini eder de Müslüman olarak kalır, hangi delil buna cevaz veriyor yahut Resulullah (s.a.v)’in hangi sünnetinde (haşa) bu vardır.

ve anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağına yemin:

Allah (azze ve celle) hırsızlık edenin elini kesin diyor, bunlar (haşa) Allah (azze ve celle)’dan daha şefkatlilermiş gibi bunu cezası şu kadar hapistir diyor. Allah (azze ve celle) zina edenin cezaı şudur diyor bunlar iki taraf razı ise serbesttir diyor. Miras hukuku şöyledir diyen Şer’i kanunlara karşı, hayır bizim miras hukukumuz budur. İslam şeriatının hukuku da ne oluyor diyorlar yetmiyor Allah (azze ve celle)’nin şeriatından ise günümüzün put kanunlarına sadakati dile getirip bu yoldan ayrılmayacağına yemin ediyor.

Hala Müslüman kalıyor öyle mi? Bu kadar mı katmerleşmiş kafirliğiniz, bu derece mi şeytana iman etmişsiniz de bunu göremiyorsunuz? İşte bu yeminlerinizden ötürü Rabbimiz (azze ve celle)’de sizin gözlerinizi ve kalplerinizi böyle mühürler çünkü siz halinizden memnun ve kendi durumunu düzeltmeyi bile düşenmeyen azılı kafirlersiniz.

büyük!!! türk milleti önünde namusu ve şerefi üzerine ant içme:

Ve kafir katmerli kafirliğinin artık son noktasına geliyor ve bir millete sırf milliyetinden ötürü büyüklük atfediyor. Yetmiyor, zaten daha işin başında kaybettiği namusu ve şerefi üzerine de yemin etmekten geri kalmıyor. Unutmayın ki namus, şeref ve izzet ancak İslam’dadır insanın şerefi de namusu da Dinidir. Bir insanın dini olmadıktan, onu yitirdikten sonra ne şerefi kalmıştır, ne namusu kalmıştır. Onun malı da canı da artık Müslüman’a helaldir. Ki Muhammed (aleyhisselatu vesselam) bunlara karşı savaşmıştır.

Ben bu yemini ederim ve Müslüman olarak da kalırım diyenlerin gösterebilecekleri bir delil, Resulullah (s.a.v)’in bir tane sözü veya davranışını görebilirmisiniz? Göremiyorsanız o zaman siz Allah’u Teala’nın şerefli Peygamberi (s.a.v)’nden de daha mı akıllısınız? O hangi durumda sizin yaptığınızı yaptı da siz bu pervasızlığı yapıyorsunuz? Daha yeminin içeriğine girmeksizin bunun şirk olduğunu Allah adına olmamasından dolayı zaten dile getirdik bir de içeriğine bakınca midemiz bulandı ve sizlere düşmanlığımızın bir o kadar artmasına vesile olan bu sözleri sizden işittik. Bunların peşinden giden cehennem sürüsü, bunlara oy veren küçük tağutlar, minafıklar ve mürtedler olarak yaşamak sizin içinizi hiç titretmiyor mu. Donunuzu bile tesli,m etmez, onu almaya yeltenenlere şiddet uygularsınız, ama dininizi teslim etmekten de çekinmezsiniz.

Bu sözler size acı gelebilir ancak durumunuz budur ve kızmaktansa tevbe etmeniz yerinde olacaktır.

Şimdi bu kafirler bu yemini edip nasıl da Müslüman kaldıklarını iddia ediyorlar kısaca onlara bakalım ki başlıkları itibari ile yine çok önceden sitemizde yer alan makaleler vardı hepsi adına.

1 – Ameller niyetlere göredir, öyle ise biz İslam2ı hakim kılacağız ve takiyye yapıyoruz. Bu söz küfür sözüdür ama biz küfre girmiyoruz çünkü kalbimiz halis, söylediklerimizden beri.

Bunu söyleyenlerin ya dini gerçekten bilmediklerini yahut da nasıl azılı münafık olduklarını göstermek için söyledikleri heva ve heves ürünü bir söz olduğunu çok kere açıklamıştık. Hiç bir iyi niyet haramı helal kılmaz, hiç bir iyi niyet küfrü de imana çevirmez. Yani kişinin kalbi iman ile dolup taşıyor olsa dahi küfür sözünü söyleyen en muteber alimlerin icması (merak eden İmam Ebu Hanife’nin beş eseri isimli kitaba baksın) ile katıksız kafirdir. Nasıl ki İslam’dan olma “La ilahe illallah” sözü ile gerçekleşiyor ve bunu dile getirene Müslümandır diyorsak, aynı şekilde küfür sözünü söyleyenin imansızlığına da şahitlik ederiz. Yoksa kafire kafir dememenin de kafirlik olduğunu İmam Ebu Hanife (Allah ondan razı olsun)’den duymadınız mı? Duymayanlar zahmet edip sitemize baştan aşağıya bakacaklar, ucuz cennet yok…

Yani İslam’a sokan kelimeyi söyleyene Müslüman diyeceğiz, ama küfre sokanı diyene ise ben bilmem diyeceğiz! Böyle bir davranış apaçık bir küfür ve mürtedliktir. İyi niyet’in haramı helal kıldığını, küfrü imana çevirdiğini söyleyen bir tane alim göstersenize, bir tane hüküm şahitliğinizi etse ya. Varsa yoksa “Şeyhim böyle söyledi” mi diyeceksin? Şeyhinin bir şeytan olduğunu görmemek için gözünü daha ne kadar kapalı tutacaksın? Müslüman delile tabi olur, delili sunana tabi olur. Delilsiz mesnetsiz iman eden ise neye iman ettiğini nasıl bilsin?

2 – Ehven-i Şer kadiesine göre bu işlenen küfre cevaz ararlar ki daha bu kaideyi ve içeriğini de bilmezler. Şer her açıdan şerdir bu ehven de olsa. Yani Müslüman karşısına çıkan iki şerden en az şerir olanını tercih eder. İyi de Müslüman’ın bir üçüncü yolu var, Resulullah (s.a.v)’in metodu. neden onu alıp uygulamazsın da kendini zorla iki şerden bir tanesini seçmeye mecbur kılarsın. Hatta iki şerden bir tanesini bile yapmaya mecbur değilken. Ehven-i Şer Müslüman2ın kendi rızası ve bilgisi olmaksızın içine düştüğü bir durum için geçerlidir. Kafir olan parlementer nereye gittiğini ve neyi nasıl yapacağını önceden bilir. Sen Allah’u Teala’yı mı kandıracaksın! Sen daha yola çıktığında nereye gittiğini ve nelerle karşılacağını zaten biliyordun, dolayısı ile ehven olanı yola bu şekilde çıkmamandı. Resulullah (s.a.v) ne yapmışsa onu yapmaktı, şimdi ehvenden bahsederek kafirliğine delil mi tutacaksın.

3 – Düşmanının silahı ile silahlan diye bir hadis yok mu? Diye sorarsın, be zındık böyle bir hadisi nerede buldun? Böyle bir hadis mi var da buna sarılırsın, uydurma bir hadis olduğunu daha senin belam kurumun diyanet bile söyler sen sorarsan. Akıl bile bunu kaldırmaz değil hüküm… Uydurma hadis ile yola çıkan kafir, kılıfını sonradan uydurmaya çalışırsa ona kılıf bulamazsın.

4 – Ne yapalım bu zamanda metod bu diyen kafir, sen cezayir’i de mi bilmezsin hani %98 ile seçilen ve onlar senin gibi de değildi “biz şeriatı getireceğiz” diyen bir parti vardı. Oy oranı da buydu ne oldu? geçmişte buna benzer örnekler de ülkemizde var daha başörtüsünün bile icazetini alamadınız. Nereden tutarsanız nasıl bakarsanız bakın metodu İslam’dan Kur’an’dan olmayan tüm metodlar batıldır. Sistem bu olduğu sürece ister şu gelsin ister bu gelsin düzeni değiştirmeye kimsenin gücü yetmez, sistem bu çünkü neden Müslüman’ı oyalıyorsun da onu zorla kendinle birlikte cehenneme sürüklüyorsun.

Bakın particilerin varmak istediği nokta ne? “Biz hele kuvvetli olarak başa gelelim, siz o zaman görün bakın biz nasıl şeriatı getireceğiz” bunu da diyen kalmadı da varsayalım bunlara oy verenler böyle düşünüyor olsunlar. yani hedef ne? başa geçmek.

Resulullah (s.a.v)’a yapılan teklifler neydi? Ya Muhammed (s.a.v) istediğin kadınsa sana en güzellerini verelim, istediğin zenginlikse biliyorsun bizler mekkenin en zenginleriyiz aramızda toplar seni en zenginimiz yaparız. İstediğin hükümdarlık ise seni başımıza kral yaparız!

Bakın nihayi noktayı teklif ediyorlar, Resulullah (s.a.v) (haşa) “ben bunların başına kral olana kadar bunların istediklerini yaparım, sonra da başlarına geçince istediğim gibi hükmederim” diyemeyecek kadar akılsız mıydı? Yoksa (haşa) bugün ortada İslamı hakim kılacağız diyenlerden daha mı az becerikliydi?

Üstelik ebu cehil ve arkadaşlarının bu teklifi ne karşılığında yaptığına bakınca bugünkü kafirler hiç mi utanmazlar;

“Yeter ki akıllılarımızı akılsızlıkla suçlama, şu putumuzun başına da bir el sür yeter”

Düşünün, bu söylenenleri yaptığında ki bugünkülerin yaptıklarından daha basit, sıradan gelebilecek olan davranışlar. ne onlara bağlılık yemini ne de başka şey… sadece akılsızlıklarını yüzlerine vurmayacak ve putuna da minicik bir saygı içeren tavır… bununla beraber onların başına kral olacak.

İşte varılacak olan son noktaya varış bu kadar basit ve kısa yoldan olmasına rağmen Resulullah (s.a.v) değil kabul etmek böyle bir düşünceye meyil bile etmedi ki ilahı ikaz da ardından geliverdi;

“Onlar; sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için, seni fitneye düşürmeye çalışırlar. O zaman, seni dost edineceklerdi. Şayet sana sebat vermemiş olsaydık; andolsun ki, az da olsa onlara meyl edecektin. Ve o zaman Biz; sana, hayatın da kat katını, ölümün de kat katını tattırdık. Sonra Bize karşı, sana bir yardımcı da bulamazdın.” (İsra Suresi 73-75. Ayet Meali)

Bırak onların dediğini yapmak, az bir meyille meyil etmekle bile Resulullah (s.a.v)’ı, o kutlu insanı tehdit eden Allah’u Teala’nın indinde, particilerin ve onlara tabi olan diğer kafirlerin ayrıcalıkları mı var? Yoksa Allah (azze ve celle)’ın Resulü (s.a.v)’nden daha mı akıllılar? Üstelik bir tarafta meyil ve böylesine bir tehdit, diğer tarafta ise açıkça işlenen ve söylenen küfür sözleri…

Meyil etmek bile Allah’u Teala’nın gazabına sebep olacakken ve O’na karşı hiç bir suretle yardım bile edilemeyecekken bunların işledikleri nasıl olur da küfür olmaz. Varın bunun izahını vicdanınız ile siz yapın. Resulullah (s.a.v) ne onlara meyletti ne de Allah’u Teala’nın ona koyduğu had sınırını aştı. Bunlar ise sanki Resulullah (s.a.v)’den (haşa) şerefçe daha üstünmüş ve ondan da daha çok akıllıymış gibi bu kadar küfrü dile getirip onların dinine uygun yemin ederek yine de Allah ( azze ve celle)’ın rızasına uygun davrandıklarını söyleyebilirler.

Resul (s.a.v)’e tanınmayan ayrıcalık bunlara mı tanın dı yoksa Allah (azze ve celle)’nin şeriatında sonradan bir değişiklik mi oldu?

Sözüm ona bu yazımızda particilerin işledikleri açık küfürleri ele alacaktık, ancak daha yemin konusunu bile ancak ele alabildik, o da yarım yamalak. Daha şirk meclisinde bulunmanın bile küfür olduğu, uygulamalarının hemen hemen tümünün küfür olduğu çalışmalara bile değinemedik. ancak zaten particilik ve küfür konusunda yazılmış ilk yazımız bu değil di sadece yemin hususunu o da yarım olarak ele aldığımız bu yazımızda vicdan sahipleri için elbette ki büyük bir ibret vardır.

İster iyi niyetle olsun ister kötü niyetle olsun ki ikisi de ittifak ile küfürdür, küfür sözünü ve fiilini “İkrah olmaksızın” söyleyen kafirdir. İkrah ve şartlarına da sitemizde yer alan konusundan arama fonksiyonunu kullanarak erişebilirsiniz. Umarız particilerin bu kafirliklerine, mürtedliklerine ve münafıklıklarına vakıf olur ve tevbe etmenize vesile olur. Buna zaten böyle iman etmiş olan Müslüman’lara ise Allah’u Teala’nın kendilerine bahşettiği bu lutuf için hamdetmelerine vesile olabilecek bir yazı niteliğinde olduğunu varsayabilirler.

Çok dar anlarda ve zamanın adeta olmadığı zaman aralıklarında bu yazıları yazdıran Rabbime hamdolsun. Bu yazıların vesilesi ile, ahirette hakkı açıktan dile getirmiş ve uyarmış, bu şekilde de tebliğ vazifesini yerine getirmiş insanlar zümresine katmasını yüce Rabbimden dilerim.

“Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sakının. Yüz çevirecek olursanız, bilinki; peygamberimize düşen, yalnız açıkça tebliğ etmektir.” (Maide Suresi 92. Ayet Meali)



[Ebu Hamza]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder